Bluesky’a olan talep neden hızla düşüyor?

Bugün (25 Haziran) Linkedın’deki “Veriler Ne Diyor?” isimli bültenimde, Bluesky’a olan talebin hızla düştüğüne dair veri temelli bir haber yayımladım. Ancak haberde; bu düşüşe nelerin neden olduğu, yapısal sorunları ve buradan hangi derslerin çıkarılabileceğine dair düşüncelerime yer vermedim. Zira bültende, verileri yorumlamaktan çok, onları herkes tarafından anlaşılabilir bir şekilde anlatmayı hedefliyor, yorumu okurlara bırakıyorum.

Bu nedenle de düşüşün nedenleri, yapısal sorunlar ve çıkarılabilecek derslere dair görüşlerimi, buradan, kişisel blogumdan paylaşıyorum. Bu yazıyı, aynı zamanda söz konusu habere de ekledim.

Veriler, kullanıcıların uzun vadeli bir motivasyon kaybıyla Bluesky’dan uzaklaştığını gösteriyor. Kayıtların hızla düşmesi, platforma yönelik güvenin zedelendiğini ve büyüme dinamiğinin, yerini durağanlığa, hatta gerilemeye bırakabileceğini ortaya koyuyor.

Peki, Mart sonu – Nisan başında neden bir kullanıcı artışı yaşandı ve bu artış yerini şimdi neden düşüşe bıraktı? Bu uzaklaşmanın sebebi ne?

Bluesky’a hangi ülkeden ne kadar sayıda yeni kullanıcının katıldığını ve platformdaki ülke bazlı toplam kullanıcı sayısını öğrenemiyoruz. Ancak 19 Nisan’da Teyit.org’da yayımlanan yazımda, Bluesky’ın kullanıcı sayısındaki âni artışta platforma Türkiye’den yönelen kullanıcıların büyük bir payı olduğunu belirtmiştim.

Bunu da bazı Bluesky verilerine dayandırarak açıkladığım yazımda, artışı özetle şunlara bağlamıştım:

  • Mart ayında İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun gözaltına alınmasının ardından, Türkiye’de hem sokaklarda hem de sosyal medyada protestolar patlak verdi.
  • X (eski adıyla Twitter), bu protestoları destekleyen kullanıcıların hesaplarına yönelik Türkiye’den gelen erişim engeli kararlarına hızla uydu ve çok sayıda hesabı erişime engelledi.
  • Bunun üzerine, ifade özgürlüğünü savunan birçok kullanıcı da alternatif ve daha özgür bir platform arayışına girdi. Bluesky, merkeziyetsiz bir yapı vadettiği ve henüz Türkiye’de kurumsallaşmış bir sansür mekanizmasına sahip olmadığı için cazip bir alternatif olarak öne çıktı.

Bu nedenle, Bluesky’da şimdi yaşanan düşüşü de yine İmamoğlu protestolarına bağlayabiliriz. 

  • Zira X’i terk eden kullanıcıların protestoları orada sürdürmesi üzerine Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu (BTK), protestoları destekleyen bazı Bluesky hesapları için de erişim engeli kararları aldı.
  • 14 Nisan itibarıyla Bluesky da tıpkı X gibi bu mahkeme kararlarına uyarak belirlenen hesapları Türkiye’den erişime engelledi. Benim tespitlerime göre, şu ana dek üç hesap erişime engellendi. EngelliWeb’in verilerine göre ise bu sayı 13. Ancak hem hükümet hem de Bluesky, engellenen hesaplar konusunda tam bir şeffaflık göstermediği için net sayıyı bilmiyoruz.
  • Bunun üzerine, arada yine dalgalansa da özellikle 14 Nisan itibarıyla platformun günlük olarak edindiği kullanıcı sayısı düşmeye başladı. Bluesky, 14 Nisan’da ulaştığı yeni kullanıcı sayısına (50 bin 227) 4 Mayıs itibarıyla henüz ulaşamadı.

Çünkü erişim engeli, platforma olan güveni ciddi şekilde sarstı. 

Bluesky’a göçen kullanıcıların büyük bölümü, platformun vadettiği merkeziyetsiz yapının hükümet baskısına karşı bir koruma sağlayacağına inanıyordu. Ancak Bluesky’ın henüz tam anlamıyla merkeziyetsiz olmadığı ve hükümet baskısına karşı dayanıklılık göstermediği ortaya çıktı. Bu da kullanıcıların hızla hayal kırıklığına uğrayıp platformu alternatifler arasından çıkarmasına neden oldu.

Ancak tek neden bu olmayabilir

Türkiye’de Bluesky’a yönelik ilginin düşüşü, sadece platformun erişim engeli politikasından kaynaklanmıyor olabilir.

Platformdaki içerik-ekosistem eksikliği de bu kararda belirleyici bir etki taşıyor. 

Bu düşüşün nedenleri arasında şunlar gösterilebilir:

  • Göç eden kitlenin dağılması: İlk büyük göç, erişim engeline tepki olarak gerçekleşmişti. Ancak göç eden kullanıcılar, Bluesky’da organize bir topluluk kuramadı. Bu da göçün kalıcı bir dijital yerleşime dönüşmesini engelledi.
  • Kanaat önderlerinin platformu terk etmesi: Bununla birlikte, takip edilen kanaat önderlerinin davranışları da Bluesky’a yönelik talebi düşürmüş olabilir. Zira bu kişiler, erişim engelinin Bluesky’da da uygulandığını gördükten sonra X’e geri döndü. Henüz Bluesky’a göçmeyen ancak göçmeyi düşünen kullanıcılar da önderlerin bu davranışı nedeniyle göç planlarını erteledi.
  • Kullanıcı deneyiminin sınırlı kalması: Bluesky’ın Türkçe içerik havuzu ve toplulukları çok hızlı büyüyemedi. X kadar aktif, canlı ve çeşitliliği bol bir ekosistem oluşturulamadı. Birçok kullanıcı yeni platformda “yapay bir boşluk” hissetti.
  • Teknik eksiklikler ve alışkanlık bariyeri: Bluesky, X kadar gelişmiş özelliklere sahip değil. Örneğin, trendler sınırlı ve farklı akışlara sahip. Bu yönüyle kullanıcıları alışkanlıklarını değiştirmeye zorlaması da platforma olan ilgiyi azalttı.
  • Platform olgunlaşmasının yavaşlığı, ham yapısı: Bluesky hâlâ bir “beta” havası taşıyor. Eksik özelliklerin dışında, var olan özelliklerin de tam oturmaması, kararsız geliştirme süreci ve yavaş inovasyon temposu da Türkiye özelinde ilgiyi azalttı.
  • Algoritmanın yavaşlığı: Her ne kadar şikâyetçi olsalar da kullanıcılar X’in sürekli yeni içerikler sunan algoritmasına alışmış durumda. Özellikle YouTube ve Instagram’ın da kullanıcıları düzenli olarak hızlı ve yeni içerikler tüketmeye alıştırmış olması, yeni Bluesky kullanıcılarında bir adaptasyon sorununa neden oldu. Çünkü Bluesky, diğerlerinin aksine daha sakin ve kullanıcılar tarafından özelleştirilebilir bir algoritmaya sahip.

Buradan hangi dersleri çıkarabiliriz?

Bu deneyim, sadece “Bluesky’a özgü bir başarısızlık” olarak yorumlanmamalı. Yaşananlar, djital özgürlük arayışında karşılaşılan genel zorlukları da gözler önüne serdi. Buradan hareketle, yaşananlardan çıkarabileceğimiz bazı önemli dersler var:

  • Yine hükümetin dediği oldu: Dijital platformlar üzerindeki devlet baskısı etkili olmaya devam ediyor. Sansür mekanizmaları sadece eski platformlarda değil, yeni alternatiflerde de hızla etkisini gösterebiliyor.
  • X’in güvenilmezliği bir kez daha teyit edildi: X’in, özellikle politik olaylar sırasında kullanıcıların ifade özgürlüğü açısından ne kadar kırılgan olduğu net biçimde görüldü.
  • Merkeziyetsizliğin teorideki ve pratikteki farkı görüldü: Bluesky’ın merkeziyetsizleşme vaadinin henüz pratiğe dökülmediği anlaşıldı. Kullanıcılar, bir protokol olarak AT Protokolü’nün (Bluesky’ın altyapısını oluşturan iletişim protokolü) sunduğu teorik merkeziyetsizlikle, fiili uygulama arasındaki farkı yaşayarak öğrendi.
  • Bluesky’ın Türkiye’deki büyüme ivmesi ciddi şekilde kırıldı: Platforma duyulan güven sarsıldı. Bunun da platformun sadece mevcut kullanıcıları kaybetmekle kalmayacağını aynı zamanda yeni kullanıcı kazanımını da zorlaştırdığı görüldü.
  • Kullanıcı alışkanlıklarını değiştirmek kolay değil: Bir platformdan diğerine geçmek, sadece o platformda yeni bir hesap açmakla bitmiyor. Yeni bir dijital kültür inşa etmek, alışkanlıkları kırmak ve güven duygusu oluşturmak için uzun bir süreç ve bir mücadele gerekiyor.
  • Kullanıcılar güçlü bir değişim iradesi gösterdi: Her ne kadar sonuç şimdilik olumsuz görünse de sansüre karşı dijital ifade özgürlüğü için verilen mücadele, alternatif platform arayışı, önemli bir irade göstergesiydi.
  • Platform tercihi, günümüzde doğrudan politik bir duruş haline geldi: Artık bir sosyal medya platformunu seçmek, sadece teknik özellikleri değil; ifade özgürlüğüne, sansüre ve kullanıcı haklarına ilişkin bir pozisyon almayı da ifade ediyor.
  • Gerçek merkeziyetsizlik olmazsa erişim engellerinden kaçış mümkün değil: Tam anlamıyla merkeziyetsiz ve dağıtık platformlar kullanmadığımız sürece, hükümetlerin başta erişim engeli olmak üzere baskıcı politikalarına maruz kalmaya devam edeceğiz.
  • Merkeziyetsizlik tek başına yeterli değil, şeffaflık ve direnç mekanizmaları da gerekli: Bir platform, merkeziyetsiz yapılar vadetse bile kullanıcıları erişim engellerinden nasıl koruyacağına dair şeffaf ve açık bir strateji de sunmalı. Çünkü direnç sadece teknik bir mesele değil, aynı zamanda politik ve organizasyonel bir hazırlık meselesi.
  • Alternatif platformlar büyürken devletlerin hedefi haline geliyor: Başlangıçta marjinal görülen platformlar bile kullanıcı sayısı artınca devletlerin dikkatini çekiyor ve sansür baskısına uğruyor.
  • Kullanıcılar yeni platformlara geçerken risk analizi yapmıyor: Birçok kullanıcı yeni bir platforma geçişi sadece “popülerlik” veya “özgürlük algısı” üzerinden değerlendiriyor. Oysa her platformun, sansürle ve baskıyla karşılaştığında nasıl davranacağı önceden analiz edilmeli. Kullanıcılar için daha bilinçli bir platform seçim kültürü gerekiyor.
  • Platformlar kriz anlarında kimden yana olduklarını gösteriyor: Kriz anlarında platformların gerçek yüzü ortaya çıkıyor: İfade özgürlüğünü mü savunuyorlar, yoksa devlet baskısına mı boyun eğiyorlar? Bu yüzden platform değerlendirmeleri, rutin zamanlardaki vaatler değil, olağanüstü durumlarda verdikleri tepkiler üzerinden yapılmalı.
  • Dijital dayanışma ağları oluşturulmadan özgürlükçü platformlar ayakta kalamaz: Bireysel geçişler önemli ancak yeterli değil. Alternatif platformları büyütmek için dijital dayanışma, organizasyon, ortak eylem ve sürekli baskı mekanizmaları kurulmalı. Yoksa yeni platformlar da eski platformların kaderini paylaşabilir.

Son söz

Bluesky deneyimi, dijital alanlarda ifade özgürlüğü için verilen mücadelenin ne kadar karmaşık, çok katmanlı ve kırılgan olduğunu bir kez daha ortaya koydu. Yeni bir platforma yönelmek, sadece teknik bir tercih değil; politik bir tavır, kültürel bir mücadele ve uzun soluklu bir dayanışma süreci gerektiriyor.

Türkiye özelinde yaşananlar, bir platformun vaadettiği merkeziyetsizlik ve özgürlük ilkelerinin kriz anlarında ne kadar sınandığını, sözlerin fiili dayanıklılık göstermediği durumda kullanıcı güveninin ne kadar hızlı çözülebileceğini gösterdi.

Sansür karşısında gerçek bir alternatif yaratmak için yalnızca yeni araçlar kurmak yetmiyor. Bu araçların hem teknik hem de örgütsel düzeyde bağımsız, şeffaf ve dirençli olması gerekiyor. Aksi takdirde, en iyi niyetle yola çıkan platformlar bile sistem baskısı karşısında hızla işlevsizleşebilir. Bluesky’da yaşanan hayal kırıklığı, umutsuzluk değil; aksine, özgür dijital alanlar inşa etmenin ne kadar ciddi, sabır isteyen ve bilinçli bir mücadele olduğunu hepimize hatırlatmalı.

Önümüzdeki asıl soru artık şu: Yeni dijital göçler sadece uygulama değişikliğiyle mi sınırlı kalacak, yoksa gerçekten daha adil, daha dirençli ve daha şeffaf dijital kamusal alanlar mı kuracağız? Bu sorunun cevabı ise yalnızca platform geliştiricilerin değil, dijital özgürlük talep eden tüm kullanıcıların ortak iradesine bağlı olacak.